Ledün İlmi

Başlangıç ve her şeyin evveli nihayetsiz her şeyin sonu, Kadim, Kerim, Fazilet ve Cömertlik sahibi, varlığı kendinden, Alemlerin yegane gerçek hükümdarı, Rabbi olan Allah’a Hamd ve Senalar olsun. Kıyamete dek salât ve selam rahmet Nebisi, Ümmetin şefaatçisi, halkın aynasında Hakkın Kâinattaki tecellilerinin en mükemmeli olan Peygamberimiz, Seyidimiz, Rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v) ve onun pak temiz, şerefli Âlinin ve Güzide Ashabının, Salihlerin ve onlara uyanlara olsun. Amin.
Bilki Hak Sübhanehu ve Teala her şeyi yarattıktan sonra sırrı Rabbani den olan harf ilmini Esmanın ve Eşyanın ilmini Hz. Adem Safiyyullah (a.s ) öğretmiş ve buyurmuştur ki:
وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَاءَ كُلَّهَا
Ademe Bütün Esma ve Eşyayı Varlıkları öğretti. (Bakara 31) Hak Teala bütün varlıklara bu sırrı yerleştirmiştir kainatta hiçbir varlık Esmaların ve harflerin emrinden dışarı çıkamaz. Bu harflere ve esmalara havass ilminin inceliklerini ve esrarını koymuştur. Allah (c.c) bu ilmi Ademe (a.s) öğretmiş meleklere ise öğretmemiştir. Onun için yeryüzünde Ademi (a.s) Hilafete ve vekilliğe layık görüp Meleklerden üstün kılmıştır. Bu Havass İlmini Rabbimiz Teala seçkin kullarına ihsan eder. Havass İlmi Kuranda Kehf suresinde Musa Aleyhisselam ve Hızır Aleyhisselamın Buluşmasından bahseden ilgili ayetlerde(bknz.Kehf 65) ve Neml suresinde(bknz.Neml 40)

Belkızın Tahtının Süleyman Aleyhisselamın Veziri tarafından üç aylık bir mesafeden getirildiğini anlatan ayetlerde bildirdiği üzere ve Âlimlerin Vehbi İlim, Ledün İlmi dediği ilmin şubelerindendir. Ledün İlmi içinde Esmaların sırrını, Kimyanın ve Simyanın sırrını, İdris Aleyhisselam ve Musa Alehisselamın kavimlerine verilen Nucum ve Sihir ilminin inceliklerini ve daha nice Ğaybi 72 ilmi içinde barından ve Ruhun arınmasından sonra Rabbimizin kuluna Lütuf ve İhsanı olan İlhami ve Vehbi bir ilimdir. Her ne kadar günümüzde Havass İlmi genelde Sihir, Büyü, Celp vs. Kuranın ve Dinin Haram kıldığı bir uygulama ile anılıp alanı daraltılsa da Hakikatte isminden de anlaşılacağı üzere Seçilmişler, İlimde ve tasavvuf yolunda yüksek dereceye ulaşmış olanlar demek olup Rabbimizin Adem Aleyhisselama Öğretmiş olduğu Esma ve Eşyaların sır ve hakikatlerini Anlamaya, ve kişiyi İmani ve Manevi noktada ilerlemeye ve yaratılış gayesi olan kulluğa, Halifeliğe ( Ehass-ül-havâss) makamına kavuşmaya yardımcı olan üstün bir ilimdir.

Esmaların, Ayetlerin Zahiri ve Batini bir çok sırları vardır bu bilinen bir şeydir nasıl ki Havass ilmi İlmi Ledünnin bir parçası ise ve Bu ilmi bilene tam anlamıyla Ledün ilmi sahibi denmiyorsa işte günümüzde de Sihir, Büyü, Celp vs. ilimleri Havassın bir alt basamağı olup bunları uygulayanlara da tam anlamıyla Havas âlimi denmez. Bunlar Havass ilminin aslı olmadığı gibi bir Havass Aliminin de Allahın ( Celle Celaluh) Kuranda açıkça Haram kıldığı bir fiili yapması mümkün değildir. Nitekim Zahiri ve Batını İlimler de söz sahibi olan Âlimlerimizin de bu hususta açıklamaları bizim sözümüzü doğrular. Huccetül İslam İmamı Gazali Hazretleri Sultanlar, milletin malını zalimler ve haydutlardan korudukları gibi; havâss da, avâmın (dînî ilimlerden haberi olmayan câhillerin) îtikâdını (inancını) bid’atçilerin (sapıkların) şerrinden korurlar. Üç çeşit oruç vardır: Birincisi avâmın yâni câhillerin orucudur.

Bunların orucu; yemek, içmek gibi şeylerle bozulur. İkinci derece, havâssın orucudur. Bunların orucu, fıkh kitaplarında bildirilen şeylerle bozulduğu gibi gıybet (başkasının dedi-kodusu nu yapmak), yalan söylemek, söz taşımak ve harâma bakmakla bozulur. Üçüncü derecede de Ehass-ül-havâssın (cenâb-ı Hakk’a yakınlık kazananların en hâlisi olanların) orucudur ki, bunların orucu, Allahü teâlâdan başka bir şeyin kalbe girmesi ile bozulur buyurarak bu farkı çok güzel izah etmiştir.

Yine bu hususta Zünnüni Mısri Hazretleri de Avam ve Havassın arasında ki farkı “Avâmın tövbesi günâhtan; havâssın tövbesi gafletten Allahü teâlâyı (bir an) unutmaktandır” buyurarak dile getirmiştir.

Şimdi bu ifadeler de geçen Havass Âliminin özellikleri nerede günümüzde Havass Âliminin ve İlminin, Sihir ve Büyü gibi Şer işlerle uğraşanlara Havass ilmi ve Âlimi denmesi nerede. Bunun kıyasını size bırakıyorum.

Bu noktada Şöyle bir soru Akla gelebilir madem bu İlim Sihir, Büyü vs. ile anılmayacak yüce bir İlimdir neden Havas eserlerinde bunlar vardır ve Havas Alimleri bunlardan da eserlerin de bahsetmişlerdir Deriz ki Kuranı Azimde Rabbimiz Teala Bakara 102 ayetinde: “Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler.

Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı.

Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi! Buyurarak ayette de açıkça ifade edildiği üzere Bu İlmin yeryüzüne insanlara fayda vermesi için indirildiğini ama insanların o ilimde ki faydalar yerine tersine içinde ki şerri Sihre ve Büyüye bakan tarafını şeytana uyarak öğrenmeyi istediklerini ve öğrendiklerini dile getirmiştir. İşte Şeytana uyanların bu ilimin içine aldığı şer işleri öğrenip öğrettikleri gibi Havas Alimleri de Bu İlmin Faydalı olan Hayır getiren ve yukarda da izahını ettiğim bir üst makama çıkmanın yollarını usullerini Eserlerinde neşretmişler kendilerinden sonra gelenlerin hem Sihre, büyüye karşı bilgilerinin olması ve ne yapmaları gerekeceğini öğrenmeleri hemde bu ilimden asıl maksadın ne olduğunu öğretmek adına bunlardan eserlerinde bahsetmişlerdir.

Nitekim Gerçek Havass Alimlerinin orijinal eserleri incelendiğinde bir çoğu Kuranın sure ve ayetlerinin ve Esmaların veya Seçkin Alimlerin Evrad ve Ezkarlarında ki fazilet ve hikmetlerini ele almışlar konu edinmişler ve sonraki nesillere bu ilmi taşımışlardır

Evet, konumuza dönecek olursak Bilindiği üzere melekler ömürleri boyunca ilim öğrenmişler, birçok ilmî hakikatleri bulmuşlar hatta mahlûkatın en âlimi, mevcudatın en arifi olmuşlardı. Oysaki Hz. Âdem (a.s) hiçbir ilmi bilmiyordu. Çünkü o ana kadar herhangi bir öğreticiyle karşılaşmamış, ilim tahsil etmemişti. Bu sebeple melekler büyüklük tasladılar, gururlanıp kibirlenerek ” “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” (Bakara 30) dediler. Eşyanın hakikatini bildiklerini söylediler. Âdem (a.s) ise kalbinden bütün mükevvenatı kovmuş bir vaziyette yaratıcısının kapısını çaldı, ondan yardım diledi. Allah Teâlâ da Âdem’e (a.s) bütün isimleri öğretti ve meleklere eşyayı göstererek “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi. (Bakara 31) Bunun üzerine meleklerin Âdem’in (a.s) yanındaki dereceleri azaldı. Melekler, ilimlerinin yetersizliğini fark ettiler. Rablerine“Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler. Allah Teâlâ da Âdem’e (a.s) hitaben,
“Ey Âdem Eşyanın isimlerini meleklere söyle”dedi. Âdem Aleyhisselam’da ilmin sırlarını ve işin hakikatini onlara anlattı. (Bakara 32.33.)

Bu ayetlerden kısaca anlaşılan şudur ki kaynağını vahiyden alan Gaybi ilmin, çalışılarak kazanılan ilimden daha efdal ve mükemmel olduğudur.

Evet Vahiyden hasıl olan ilme nebevi ilim dendiği gibi Vahyin gölgesi olan ve ilhamdan beslenen ilmede Ledünni İlim denir. Ledün ilmi, gayb lambasından ışıyan latif, saf bir kalbe düşen ışık gibidir ki, Allah Teâlâ ile ruh arasında hiçbir vasıta olmaksızın elde edilir.

Ledünnî ilim, Hızır Aleyhisselamda olduğu gibi nübüvvet ve velayet ehline mahsustur. Allah Teâlâ bunu haber vererek “Ona tarafımızdan bîr ilim öğrettik” buyurmaktadır. (Kehf 65)
Rivayet edilir ki Hz. Ali Radıyallahu anh şöyle demiştir: “Dilim ağzıma konulunca kalbimde bin tane ilim kapısı açıldı. Her bir kapının da bin tane kapısı vardı.”

Yine Hz. Ali (r.a) bir başka sözünde “Benim için bir minder konsa ve ben onun üzerine otursam Tevrat ehline Tevratlarıyla, İncil ehline İncilleriyle ve Kur’an ehline Kur’anlarıyla hükmederdim.” Buyurmuştur. Yine Hz. Ali (r.a) “Hz. Musa Aleyhisselam zamanından beri Tevrat’ın şerhinin kırk deve yükü olduğu anlatılır. Eğer Allah Teâlâ bana izin verseydi, sadece Fâtiha’nın elifinin şerhi kırk deve yükü olurdu” demiştir. (Gazali Ledün Risalesi)

İşte bu mertebeye insanî öğrenimle nail olmak mümkün değildir. Yalnızca kendisine ledün ilmi verilenler buna erişebilir. Ancak bu ilahi ikrama vasıl olmak için yukarda da dediğimiz gibi Vahyin gölgesi olan ve asıl kaynağı Nübüvvet olan bu ilmin geçiş kapısı Kurani ilimleri bilmektir. Nitekim Huccetül İslam İmamı Gazali bu hususta ihyada buyurur ki: Unutmayın ki ilham nurunun sirayetinden ibaret olan ledün ilmi ruhun arınmasından sonra meydana gelir. Nitekim “Nefse ve onu düzeltip olgunlaştırana andolsun”Şems 7.âyeti buna işaret etmektedir.Ruhun aslına dönüşü ise üç şeyle olur:

a. Bütün ilimleri tahsil etmek, aşk ve şevk ile onlardan bolca nasiplenmiş olmakla.
b. Gerçek bir riyazet ve sağlam bir murakabe ile. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu konuda şöyle buyurur: “Kim ilmi ile amel ederse, Allah ona bilmediklerini öğretir.” yine
“Kim Allah’a kırk gün ihlâslı bir şekilde kulluk ederse Allah Teâlâ hikmet pınarlarını onun kalbinden lisanına akıtır.
c. Tefekkür ile. Çünkü ruh, ilim öğrendikten, riyazetle meşgul olduktan sonra sistemli bir şekilde tefekkür ederse ona gayb kapısı açılır.

Eğer kişi Kurani İlimleri öğrenmez Nefsiyle mücadele etmezse bu nimetlere ulaşması muhaldir.
Evet unutulmamalıdır ki İnsan yaratılış itibariyle günaha meyyal bir varlıktır. Nitekim ayette ‘‘Yemin olsun o nefse ve onu düzenleyene ve sonra da ona isyanı ve takvayı ilham edene’’Şems 9)buyurulur.
İşte insanı Allah’tan uzaklaştıran ve azaba götüren bu özelliğidir. Onun için kişi nefsiyle mücadele ederek şevk ve azimle ibadet ve taatle Hikmet ehlinin velilerin Âlimlerin ipine sımsıkı sarılacak ki Kuranda “ Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar. (Bakara 269) ayeti tecelli etsin bu hayrın verildiği Nefis hikmeti öğrendiği anda yumuşar. Rabbin feyzi ve Rahmetiyle ruhu Ruhlar alemine iştiyak edip, cismi şehvetlerden vazgeçer Ulvi ve Sufli alemlerin sırlarına erer Hakkın Esmalarının Kainatta hikmet ve tecellilerine vakıf olur. Doktorların bile aciz kaldıkları hastalıklar da Esmaların, ayetlerin sır ve hikmetlerinden faydalanıp insanlara faydalı olur. Rabbim bizleri de bu hayırları ihsan ettiği kullarından eylesin. Amin Ya Mucibu Ya Muin.Vesselam Veddua

Bu makale, Haydarı Kerrar Hocamızın düzenlemiş olduğu bir makaledir. Allah c.c. kendisinden nice kereler razı olsun. Hakkını helal eylesin. Sizlerden de Ricam böyle değerli alimleri dualarınızda unutmayınız. Allah c.c. razı olsun. Dualarımız onunla…

Kendinize olan güveninizi kaybetmeyin, sorularınıza cevap arıyorsanız doğru yerdesiniz. Hemen ara tüm dertlerini beraber konuşalım ……

Yıldız Hoca : 0501 027 54 87

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*